Türkiye’nin Mavi Marmara Nihai Raporu Sonuç Kısmı



“Konvoy tarafından kullanılan tüm Türk limanları, Uluslararası Gemi ve Liman Yönetimi Güvenliği Sertifikasına sahipti. Türk limanlarından yola çıkan tüm katılımcılar, gemiler ve eşyalar uluslararası standartlara uygun olarak tüm sınır ve gümrük kontrollerine tabi tutulmuştur.

Gemilerde ateşli silah bulunmamaktaydı. Konvoyun yola çıkmasından önce Türk, İsrailli ve Amerikan yetkililer arasında, konvoyun zorlayıcı bir engellemeyle karşılaşması halinde rotasını Mısır’ın El Ariş limanına çevireceği hususunda anlaşmaya varılmıştı. Olaylar İsrail’in bu anlaşmaya uymadığını ortaya koymuştur.

“YAŞAM HAKKI” İHLAL EDİLDİ
Başka önleme başvurmadan önce İsrail kuvvetleri tarafından gemiyi denetleme ve aramaya dair girişimde bulunulmamıştır. İsrail kuvvetleri gemilerin iletişim olanaklarını kesmiştir. Bu ise gemileri, yolcuları ve mürettebatı risk altında bırakmıştır.

İsrail kuvvetleri, gemilerle kurulan son irtibattan yaklaşık 2 saat sonra konvoya karşı saldırı başlatmıştır. Saldırı en yakın sahilden 72 deniz mili uzaklıkta, uluslararası sularda gerçekleşmiştir.

İsrailli askerler geminin kontrolünü ele geçirdiğinde dokuz yolcu ölmüştü. İsrail bir insanoğlunun temel hakkı olan ‘Yaşam Hakkını’ ciddi şekilde ihlal etmiştir.”

“ÖLEN DOKUZ YOLCU TOPLAM 30 MERMİ YARASI ALMIŞTIR”
Ölenlerden beşinin yakın mesafeden açılan ateşle başlarından vurulduğunun kaydedildiği raporda, “Furkan Doğan’a üçü başına olmak üzere toplam 5 mermi isabet etmiştir. İlk mermi ayağına isabet eden Furkan Doğan’ın düşmesi üzerine, iki İsrail askeri onu tekmelemiş ve kendisine infaz tarzında ateş etmiştir. Fotoğrafçı Cevdet Kılıçlar da uzak mesafeden atılan ve alnının ortasına isabet eden tek kurşunla öldürülmüştür. Ölen dokuz yolcu toplam 30 mermi yarası almıştır” denildi.

Saldırı nedeniyle 50’yi aşkın yolcunun farklı ciddiyet derecelerinde yaralandığının belirtildiği raporda, yaralı yolculardan birinin hala komada olduğu kaydedildi.

Saldırıya katılan İsrail kuvvetleri hakkında bilgilerin de verildiği nihai raporda, şu ifadelere yer verildi:

“Saldırı, firkateynlerden, zodyaklardan, helikopterlerden, denizaltılardan ve tam donanımlı seçkin komando birliklerinden oluşan çok büyük bir İsrail kuvveti tarafından gerçekleştirilmiştir.

Saldırı öncesinde İsrail kuvvetleri, yakın zaman içerisinde güç kullanılacağının belli edilmesi amacıyla, havaya ateş açmak gibi mutat uyarı yöntemlerine uygun bir şekilde hareket etmemiştir.

İsrail kuvvetleri öncelikle Mavi Marmara’ya zodyaklardan çıkmaya çalışmışlardır. İsrail kuvvetleri bu aşamada silahla ilk atışları yapmışlardır.

İsrail saldırısının niteliği ve boyutu yolcular arasında paniğe yol açmıştır. Hayati tehlike algılayan yolcular meşru müdafaada bulunmuşlardır.

İsrail askerleri, yolcuların meşru müdafaaya geçmesi üzerine, en az şiddet içeren seçeneği tezekkür etmek amacıyla durumu yeniden değerlendirmeye yönelik ara vermemiştir.

İsrail kuvvetleri güvertedeki yolculara zodyaklar ve helikopterlerden gerçek mühimmat kullanarak ateş açmış ve ilk zayiatlara neden olmuştur.”

“SALDIRININ BAŞLAMASIYLA ROTA DEĞİŞTİRİLMİŞTİ”
Raporda, saldırı başlar başlamaz Kaptan’ın Mavi Marmara gemisinin rotasını İsrail kıyılarının ters istikametinde, Batı yönünde 270 dereceye değiştirdiği ancak, İsrail firkateynlerinin sancak yönünde uç kısımdan yaklaşarak, konvoyun yönünü İsrail’e çevirmeye zorladıkları belirtildi.

İsrailli askerlerin helikopterlerden Mavi Marmara’ya halat kullanarak indiklerinin kaydedildiği nihai raporda, “Üç asker, yolcular tarafından etkisiz hale getirilmiştir. Bu askerler ölümcül olmayan yaralarının tedavisi amacıyla alt güvertelere taşınmışlardır. İsrailli askerler, üst güverteye indikleri andan itibaren ayrım gözetmeksizin ateş ederek yolcuları öldürmüş ve yaralamışlardır” denildi.

İsrail askerlerinin “kurşun yağmurunun, yolcuların beyaz bayraklar sallamalarına ve geminin anons sistemi üzerinden muhtelif lisanlarda yapılan teslim olduklarına dair duyurulara rağmen” devam ettiğinin vurgulandığı raporda, şunlar belirtildi:

“İsrail kuvvetleri diğer gemilere de saldırmıştır. İsrail askerleri tarafından uygulanan şiddet konvoyun her gemisinde vuku bulmuştur. Konvoydaki yaralı sayısı çeşitli milletlerden toplam 70’i aşmıştır. Hiçbir durumda yolcular İsrailli saldırganlara karşı ateşli silah kullanmamıştır.

İsrail askerleri tüm konvoyu kontrolü altına aldığında, gemiler İsrail’in Aşdod limanına yönlendirilmiştir. Saatler süren Aşdod yolculuğu sırasında, kaptan da dahil olmak üzere Mavi Marmara’da bulunan yolcular ve diğer gemilerdeki bazı yolcular ciddi derecede fiziksel, sözlü ve psikolojik kötü muameleye maruz kalmıştır.

Bu kötü muameleler hapishanelere/hastanelere nakil esnasında ve Ben Gurion Havaalanı yolunda da, yolcular sınır dışı edilmek üzere uçaklara binene dek sürmüştür.

Bu süreç boyunca, konvoyda temsil olunan milletlerin neredeyse tümünden yolcular ayrım gözetilmeksizin İsrail kuvvetlerinin yoğun şiddetine maruz kaldılar.”

Türkiye’nin Mavi Marmara Saldırısıyla ile hazırladığı nihai raporda, “İsrail, 31 Mayıs 2010 tarihli saldırısının sonucu olarak, diğer unsurların yanı sıra, yolcuların yaşam hakkını, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını, keyfi tutuklama veya gözaltı yasağını; ayrıca, işkence veya diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ya da cezalandırma yasağını ihlal etmiştir” denildi.

İsrail’in Mavi Marmara saldırısının ardından, BM Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği Başkanlık Açıklaması uyarınca, BM Genel Sekreterinin talebiyle oluşturulan Soruşturma Paneline Türkiye’nin sunduğu nihai rapor açıklandı.

Nihai raporda, açık denizlerde seyir özgürlüğünün “öteden beri evrensel olarak kabul gören bir uluslararası hukuk kuralı” olduğu vurgulanarak, açık denizlerin, “barış zamanı hukuku”na tabi olduğu kaydedildi.

“Deniz ablukası hukuku”nun sadece uluslararası silahlı çatışmalarda uygulandığının hatırlatıldığı raporda, “İsrail, Filistin’i Devlet olarak tanımamaktadır. Dolayısıyla İsrail, Hamas ile olan uyuşmazlığına mütemadiyen, uluslararası nitelik taşımayan bir silahlı çatışma muamelesi yapmıştır.

Uluslararası toplum ve BM, İsrail’i, Gazze Şeridi’ni de içeren Filistin Toprakları’nda işgalci güç olarak görmeyi sürdürmektedir. İsrail tarafından Gazze Şeridi’ne uygulanan ‘deniz ablukası’ uluslararası hukuk kapsamında hukuka aykırıdır ve dolayısıyla bu ablukanın icrası hukuk dışıdır” denildi.

“Abluka”nın hayata geçirilmesi ve uygulanması bakımından da hukuka aykırı olduğunun savunulduğu raporda, şunlar vurgulandı:

“Abluka’nın ‘ucu açık’ niteliği uluslararası teamül hukuku kapsamındaki zorunlu bildirim şartlarına, bilhassa da süre ve kapsamla ilgili şartlara uymamaktaydı. ‘Abluka’ makul, orantılı ve gerekli olmadığından hukuka aykırıydı.

‘Abluka’ beklenen askeri avantajla kıyaslandığında Gazze Şeridi’ndeki halkı uğrattığı zarar bakımından aşırı nitelikteydi. ‘Abluka’ Gazze Şeridi’ndeki bütün sivil halka yönelik toplu cezalandırma teşkil etmiş olması nedeniyle hukuka aykırıydı.

İsrail’in ‘abluka’ ile amaçladığı nihai hedef, Gazze Şeridi’ndeki halkı Hamas’ı destekledikleri için cezalandırmak olmuştur. İsrail’in 2007 yılında, başka seçenekleri olmasına rağmen ‘abluka’ uygulamayı tercih etmiş olması ve kendisinin sözde askeri amaçlarını karşılamamasına rağmen bunu ısrarla sürdürmesi bu yüzdendir.”

“İSRAİL, YOL AÇTIĞI ZARARLARIN VE KAYIPLARIN TAZMİNİNDEN SORUMLUDUR”
Uluslararası toplumun, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik ‘ablukasını’ bir toplu cezalandırma biçimi olarak kınadığının belirtildiği raporda, “Uluslararası teamül hukuku uyarınca, insani yardım taşıyan gemilere hukuka uygun biçimde saldırılması mümkün değildir” denildi.

Nihai raporda, İsrail’in saldırısının hukuki sonucu ve İsrail’e uygulanması istenen yaptırımlar şu şekilde yer aldı:

“İsrail, 31 Mayıs 2010 tarihli saldırısının sonucu olarak, diğer unsurların yanı sıra, yolcuların yaşam hakkını, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını, keyfi tutuklama veya gözaltı yasağını; ayrıca, işkence veya diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ya da cezalandırma yasağını ihlal etmiştir.

İsrail yol açtığı zararların ve kayıpların tazmininden sorumludur.

İsrail’in saldırısının kınanması gerekmektedir. Bunun dışındaki her türlü tasarruf, son derece önemli açık denizlerde seyir özgürlüğü hakkından, tehlikeli bir emsal teşkil edecek sapma oluşturacaktır.”

Yorum bırakın